1996’dan günümüze, 7’den 70’e Diablo… Seneler önce duyurulup, hala çıkmayarak bekleyenlerinin karnına ağrılar sokan Diablo 3… Bir nesilin yaşlandığı, bazılarının çoluk çocuk sahibi olduğu hatta o çocukların Diablo 3’ü oynayacak yaşa geldiği oyun...
website redirect why do married men cheat on their wives
1996’dan günümüze, 7’den 70’e Diablo… Seneler önce duyurulup, hala çıkmayarak bekleyenlerinin karnına ağrılar sokan Diablo 3… Bir nesilin yaşlandığı, bazılarının çoluk çocuk sahibi olduğu hatta o çocukların Diablo 3’ü oynayacak yaşa geldiği oyun. Yine de güzel durum; bir video oyununun bu denli efsane mertebesine yükselebilmesi. Artık milyonlar bekliyor Diablo 3’ü, çıktığı gün oyun mağazalarının önünde “halk ekmek” vari kuyruklar oluşturacak kalabalıklar. Tıpkı Diablo, Diablo 2 ve Diablo 2: LoD’da olduğu gibi bir “item” uğruna saatlerce, günlerce uğraşabilecek insanlar. Belki de tüm bu ertelemeler Blizzard’ın mükemmeliyetçi tutumundan kaynaklı değil, tamamen bir satış numarasıdır. Olamaz mı?
Komplo teorilerini bir yana bırakırsak, cidden Blizzard uğraşıyor ve oyunu iyileştirmeye çalışıyor fakat işleri yeterince ağırdan aldı şu güne kadar, tabiri caizse “cılkını çıkardı” işin. Düşünün, bir oyun yapımına başlıyorsunuz ve o kadar uzun sürüyor ki, kullandığınız teknoloji ve grafik motoru dahi eskiyor. Tıpkı Duke Nukem Forever gibi, tıpkı ülkemizde yapılan Pusu: Uyanış gibi. Fakat Diablo’yu bunlardan ayıran hassas bir nokta var. O da şu ki; benim de dahil olduğum yüzbinlerce, milyonlarca insanın “Gelmiş geçmiş en iyi RPG nedir?” sorusuna vereceği cevabın belli olması. Hack & Slash’ı doğuran, RPG’de çığır açan, sürekli diğer oyunlarla kıyaslanan Diablo’dan bahsediyorum. Kendine has atmosferi, teması, sesleri, müzikleri; kısacası herşeyiyle oyun tarihinin belki de gelmiş geçmiş en büyük efsanesi.
İşin acı yanıysa beta’yı oynadım, tekrar tekrar bitirdim. Heyecanım kat kat arttı, tadı damağımda kaldı. Yetmedi, “oynamasam daha iyiydi” dedirtti hatta. Daha çıkış tarihi bile belli değil, etrafta dedikodular dönüp duruyor ve ben de dahil olmak üzere, büyük bir kitle bundan fena halde sıkılmış durumda. Gel gelelim betada birçok noksanlık var, gerçekten düzeltilmesi gereken şeyler. Elden ne gelir, beklemek zorundayız. Buyrun Diablo 3’de ne var, ne yok ona bakalım Oyunsitesi.com okurları…
Beta hikaye açısından beklediğimden de kısa sürdü. Bir anda “Tebrikler, Diablo 3 Betasını bitirdiniz” yazısını görünce hüzün kapladı içimi. Bu sürümde asıl hikayenin çok ufak bir kısmı yer alıyor. Zaten hikayeyle birlikte oyundaki diğer şeyler de sınırlı. Olaylarımız “Fallen Star” hadisesiyle başlıyor. Düşen bir yıldız sonucunda etrafta ölüler dirilmeye başlıyor ve başkent New Tristram’da (Old Tristram da harabeler şeklinde yer alıyor ayrıca oyunda) yaşamayan insanlar tehlike altında kalıyor. New Tristram’ın durumu da pek iç açıcı değil gerçi, etraf kuşatılmış durumda ve ara ara saldırılar alıyor. Şehri koruyan muhafızların sayısı da az olunca, devreye biz giriyoruz. NPC karakterler kısıtlı sayıda, önce Leah ile tanışıyoruz. Leah’ın isteği sonucu amcası Decard Cain’i kurtardıktan sonra yaşananlar bizi Kral Leoric’e, nam-ı diğer Skeleton King’e kadar götürüyor.