Mount & Blade serisiyle Tale Worlds ve Paradox Interactive büyük bir iş başarmıştı, öyle değil mi? Piyasada bulunan büyük bir eksiklikti orta çağı konu alan, en azından o dönemin şartlarına göre hazırlanmış bir aksiyon – RPG oyunu olmaması. Bir sürü büyülü, fantastik oyun vardı ama sadece kılıç ve kalkanla, at ve yayla savaşabildiğimiz bir yapım bulunmuyordu. Mount & Blade sadece bundan dolayı değil, aynı zamanda sunduğu serbest oynanış ve tek kişilik oyun senaryosuyla da beğenilmişti. Tabii en önemlisi çoklu oyuncu seçenekleriydi. Başka hangi oyunda yüzlerce kişilik feodal ordular karşı karşıya gelebiliyordu veya kale feth edebiliyordu / savunabiliyordu? 2 sene önce çıkmış olmasına rağmen ben de hâlâ severek oynuyorum ve sunucuların da dolu olduğunu görüyorum. Gelelim War of the Roses’a, Mount & Blade’in ilk rakibi olarak gösterilen oyuna…
War of the Roses, 15. Yüzyıl İngiltere’sini, iki rakip aile olan Lancaster ve York’lar arasındaki taht kavgasını konu alıyor. 1455-1485 yılları arasında geçen oyun aslında ciddi bir senaryo altyapısına sahip değil, kaldı ki multiplayer olarak tasarlandığından zaten bir hikâye modu da bulunmuyor. Tüm bu bilgilerin tek etkisi mekânlara, silahlara ve oyunun genel hâline oluyor. Dolayısıyla MB serilerindeki gibi dilediğinizde tek başınıza oynayıp, kendi yolunuzu çizebileceğiniz bir yapım değil War of the Roses.
Oyun öncelikle MB serilerini oldukça andırıyor. Dövüş sistemi zaten aynısı izlenimini uyandırıyor ilk bakışta. Elbette War of the Roses ona göre daha geliştirilmiş durumda. Aynı şekilde atlı dövüşler de yer alıyor ve onların da piyadelerden pek farkı yok; bazı avantaj ve dezavantajlar hariç. At üzerindeyken piyadeler için korkunç olacaksınız ama sizi izleyen okçular için de büyük bir hedefsiniz.
Her ne kadar WotR’ın takım tabanlı olduğu iddia edilse de etkisini oyun içinde pek göremiyoruz. Örneğin; Battlefield oyunlarında olduğu gibi bir kadroya dâhil oluyoruz ama kayda değer bir getirisi yok. Yine de takım arkadaşlarımızı revive edebiliyor, yani ayağa kaldırabiliyoruz veya yaralandığımızda yaramızı sarıp tekrar savaş alanına dönebiliyoruz. En dikkat çeken özellik de “execute” yani infaz kısmı. Rakibimizi alt ettiğimizde üstüne çıkıp gayet vahşi bir biçimde katledip ekstra puan alıyoruz. Bu sahneler ilk bakışta etkileyici gözüküyor.
Karakterinize bir arma veya flama da seçebileceğiniz War of the Roses’ın bu kısmı epey detaylı hazırlanmış. Yapımın MB’den ayrılan en önemli yanı ise sürekli tecrübe puanı kazanıp yeni şeyler unlock ediyor olmamız. Örneğin; ilk seviyelerde sadece tek bir asker ve silah seçebiliyorken, oynayarak puan kazandıktan sonra daha güçlü sınıfları açıp onları da deneyebiliyoruz.
WotR’da şimdilik iki oyun modu bulunuyor: Team Deathmatch ve Conquest. Bu sayı umarım ileride artar diyorum. Örneğin kale savaşları hiç fena olmazdı. Neyse ki haritalar gayet güzel tasarlanmış, ortamlar başarılı grafiklerin de etkisiyle göze hoş geliyor. Beta olmasından da mütevellit oyunda birçok eksik var ama düzeltilmeyecek şeyler de değil. Beklentileri fazla yüksek tutmamak kaydıyla iyi bir alternatif bizi bekliyor diyebilirim.
how many women cheat redirect why are women unfaithful