Yazar |
Konu  |
|
hugo_boss
Seçkin Üye
    
Turkey
İleti 91 |
İletim - 02/12/2007 : 18:09:48
|
Arkadaşlar bugün bir elektronik ileti aldım "Türkiyeyi sevmek için nedenler" diye onları beliirtmiş arkadaşımız. Sizinle paylaşmak istedim.
TÜRKİYE'Yİ SEVMEK İÇİN NEDEN Mİ ARARSINIZ?
> >BİRİNCİ NEDEN: VATANIMIZ.
> >İKİNCİ NEDEN: AYDINLIK İNSAN MUSTAFA KEMAL'İN ÜLKESİ. > >VE SAYISIZ NEDENLERDEN BAZILARI:
Sarı tabelalar > >İnsana, bir ömrüm daha olsa... Yok yok, bir fazlası bile yetmez... Birkaç > >ömrüm olsa... Beni asıl hedefime ulaştıran ana yoldan sapsam... Şu sarının > >vaat ettiklerine uzansam... Eski hayatlara ilişsem. Zenginleşsem... Hayal > >kursam... Öğrensem... Tekrar kapayınca aracımın kapısını derin bir oh > >çeksem... Toprağa daha farklı baksam..." dedirten sarı tabelalar, bitmek > >bilmez bu ülkede. Rize'de, Mardin'de, Ankara'da, Ege'de, güneyde... > >Sınırsızca karşımıza çıkar... Binlerce yıldır mesela Amasya'da bir kral > >mezarını işaret eder, ya da dünyanın en eski mumyalanmış askerini... Çok > >hikâyeleri saklar... > > > > > > > >İstiklal Caddesi > >Bağırış, çağırış, aşk ilanları, aşk kavgaları, koşuşmalar, kaçışmalar, > >uyanıklar, şaşkınlar, sokak çalgıcıları, tramvay kovalayanlar, kilise > >çanları, kitapçılar, kafeler, barlar, müzik dükkânları, sinemalar, tarih > >kokulu binalar, sarhoşlar, seyyarlar, polisler, gösteriler, kalabalıklar, > >yalnızlar, mutlular, mutsuzlar... İstiklal'de zamanın akışı, o an > >yaşadıklarınızdan başka şeylere konsantre olma olasılığınızı oldukça > >azaltır. Bu enerjiyi dünyanın hiçbir yerinde bulamazsınız. > > > > > > > >Nazım Hikmet > >Memleketimi seviyorum > >Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım./Hiçbir şey gidermez iç > >sıkıntımı/memleketimin şarkıları ve tütünü gibi./Memleketim./Bedreddin, > >Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,/kurşun kubbeler ve fabrika bacaları/benim o > >kendi kendinden bile gizleyerek/sarkık bıyıkları altından gülen halkımın > >eseridir./.../Memleketim./Ankara Ovası'nda keçiler/kumral, ipekli, uzun > >kürklerin pırıldaması./Yağlı, ağır fındığı Giresun'un./Al yanakları mis > >gibi kokan Amasya elması,/zeytin/incir/kavun/ve renk renk/salkım salkım > >üzümler/ve sonra karasaban/ve sonra kara sığır/ve sonra ileri, güzel, > >iyi/her şeyi/hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır,/çalışkan, namuslu, > >yiğit insanlarım/yarı aç, yarı tok/yarı esir... > > > > > > > >Rakı > >Tekerlekten sonraki en yararlı ve yaratıcı, en eşitlikçi buluş... Bir > >içecek, el kadar yeşilliğin üstündeki gazete kâğıdına da, süt beyazı kolalı > >keten örtüye de bu kadar mı yakışır? Balığa da, maviye de, camsız meyhaneye > >de... Dilleri bülbül eder, milleti şair eder, alfabemizin az kullanışlı > >harfini abad eder... Aman saki... Canım saki... Doldur doldur da verr... > > > > > > > >İzmir'in kızları > > > >Diyor ki Cahit Külebi: > >İzmir'in denizi kız > >Kızı deniz > >Sokakları hem kız > >Hem deniz kokar! > >Peki nedir İzmir'in kızlarını ayrıcalıklı kılan? Hemen söyleyelim: Her daim > >bakımlıdırlar ama sadece dışı güzel değildir İzmir kızlarının, içleri de > >güzeldir. Akdeniz'in hemen dibinde yaşarlar; ama ne ani öfkelenir, ne hemen > >unuturlar. Bir de İzmir'in kızları hayattan alabildikleri kadar keyif almak > >ister. Alamazlarsa... "Ziyanı yok bugün olmaz belki yarın" derler... Hayal > >gibidir biraz da İzmirli kızlar; her aradığında bulamazsın onları; her > >bulduğunda da alamazsın.. > > > > > > > >Hababam Sınıfı > >Nostaljik tutkumuz. Defalarca okunan masallara doymayan çocuklar gibi, biz > >de doyamayız Hababam Sınıfı'na. Yavaşladığında ağlatan, hızlandığında > >güldüren efsane müziği; Tarık Akan, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Kemal > >Sunal, Şener Şen ve Münir Özkul'a ne çok yakışır... Okul otoritesini bize, > >yaramazlığı otoriteye sevdirir Hababam Sınıfı. Yeni versiyonları ise ancak > >eskilerine sevgimizi artırır. > > > > > > > >İnsan > >"Ben Tanrı Misafiriyim" > >Kapı tık tık tıklatılır. Tanrı misafiri gelmiştir. Galiba bir tek > >Türkiye'ye Tanrı misafiri gelir. Türkler, bu dünyada misafir olduklarını > >iyi bilir. En azından bilmeleri gerekir. Mevlânâ'dan Müslüm Gürses'e, > >hepsinin söylediği bu değil midir? Rakı kebap efsanesi kadar, Türk > >misafirperverliği de bilinir. Beş çayı misafirine börek açan anneden Şeker > >Bayramı şekeri reklam ailesine, güney ellerinde yüzünü güneşe vermiş kahve > >köşesi dedesinden "bozuk yoksa kalsın abla" minibüs şoförüne, dar > >sokaklarda hâlâ gazoz kapak oynanan mahallelerinden Doğu sokaklarında şiir > >şiir bakan veletlerine ve de Ferrari'sine LPG takan bilgelerine tabii... > >"Bir başkadır benim memleketim insanı" diyerek, seviyor insan Türkiye'yi... > > > > > > > >Hamsi > >"Hamsi balık değil, ayrı bir mahlukattır." > >Karadeniz'de bu sözü sık sık duyarsınız. Hamsi sadece sofraları süslemekle > >kalmaz. Şarkılar, türküler, fıkralar, atasözleri onunla doludur. Hamsisiz > >bir öğün düşünülemez. Kahvaltıda yenir, reçeli bile vardır... Buğulamasını, > >kızartmasını, pilavını, dolmasını yemeğe doyamazsınız. Artık çiftlik > >çuprası ve çiftlik levreğinin işgal ettiği İstanbul ve Ankara'da da, lüks > >lokantalarda bile deniz tadını veren ender balıklardan biridir... > >Sonbaharın başında denizin soğumasıyla birlikte sahile eder. Şölen marta > >kadar sürer. Ucuzdur, fakir yemeğidir... Ama zenginin sofrasından da eksik > >olmaz. > > > > > > > >Türk kahvesi > >Üç vakte kadar gelecek umutlarımız saklıdır telvesinde. Aşkımız, paramız > >bir Türk kahvesi içimi sonrası beliriverecektir fincanın içinde. Aslında > >adı Türk kahvesidir ama Yemen'den gelmiştir bilindiğine göre. Dini > >ortamlarda, gece zikirlerinde uyarıcı olarak kullanılmıştır ilk önce. > >Kahve, 1550'li yıllarda İstanbul'a geldiğinde, Tahtakale'de hemencecik bir > >de kahvehane açtırır kendine. Türk kahvesi denilmesinin nedeni aslında > >pişirme yöntemidir. Pişirilip servis edilen Türk kahvesinin tortusu > >fincanın dibinde kalır. Zaten çok sevdiğimiz, hiç değilse ahir hayatta bir > >kere de olsa baktırdığımız kahve falının oluşması da bundan, bu "bizim" > >olan ritüelden değil midir? > > > > > > > >Bayramlar > >Bayramlar eskiden tekdüze hayatlarımızda bir keyif; siyah beyaz > >yaşamlarımıza renk; yoksulluğumuza bir avuntuydu. O yüzden eski bayramlar > >çocukluğu hatırlatır; hüzünlüdür biraz. Şimdi, bayramlar eski ihtişamından > >yoksun. Ama onun da çaresini bulduk: Tatiller... Hele ki 9 günlükleri... > >Söylesenize kuzum, böyle tatil kaç millete nasip ki? > > > > > > > >Mardin > >Müslüman'ından Süryani'sine, Yakubi'sinden Yezidi'sine farklı mezheplerin > >yıllardır bir arada yaşadığı, Mezopotamya ile Anadolu arasındaki köprü > >Mardin. Onu özel yapan ise, hem başta saydıklarımız hem de binlerce yıllık > >tarihi taş evleri, hanları, medreseleri, cami ve kiliseleriyle açık hava > >müzesi oluşu. Zaten yalnızca biz değil, kenti "Dünya Mirası Listesi"ne alan > >UNESCO da böyle düşünüyor. > > > > > > > >Şarap > >Ne Kaliforniya, ne Fransa bağları... Mağrur olmasınlar... "Hep bir halli > >Turhallıyız/ Biz bize benzeriz/ Yüz bin kerre tövbe eder/ Gene şarap > >içeriz..." Hangi dilde var? Kapadokya'dan Tokat'a, Midyat'tan Akhisar'a > >bağlar ve bağbanlar... Hem çok şehirli, hem her yerli... Rafine beylere, > >utangaç hanımlara... > > > > > > > >Hamam > >Hamamı ikiye ayırmak gerekir: Erkek ve kadın hamamı... Osmanlı'da, genç > >kızlar nazardan korunsun diye, ellerinin sandal ağacı yağlarıyla ovulduğu > >gizli, sırlı bir alandır kadınlar hamamı. Erkekler hamamında ise ortam > >farklıdır. Burada, hamamın altında yanan ateşi tutan külhanbeylerinin ve > >tellakların sözü geçer. Şimdilerde turistik meze kıvamında sunulsa da, > >yüzyıllarca aşka, sabra, sırlara, şakalara ev sahipliği yapmıştır. Hamamlar > >aynı zamanda entrikaların, hırsın, dedikodunun, yani günahların da ev > >sahibidir. > > > > > > > >Mizah dergileri > >Makro Paşa, Merhum Paşa, Malum Paşa, Akbaba'yla başlayan Türkiye'nin > >muhalif mizah serüveni, Oğuz Aral'ın Türk halkına güzelliği Gırgır'la > >sürdü. Aral, Türk mizah dergiciliğini sokaktan topladığı yeteneklerle > >tekrar sokağa saldı, mizahı Türkiye'de yeniden bir mesele yaptı. Rivayet > >odur ki, ölmez eseri Gırgır'ın piyasaya sürüldüğü cuma günleri, tüm > >İstanbul derginin renklerine bürünürmüş. Bir zamanlar haftalık yarım milyon > >tirajı bulan bu dergi, hayattayken Mikrop ve Limon'un tahkimiyle; > >sonrasında Leman'ın yaşattığı anısıyla literatürü tayin etmiştir. Bugünse > >minimalist mizahıyla Penguen ve yeni parıldamaya başlayan Fermuar da siyasi > >iktidarın adım atamayacağı sanat kuleleri haline geldi. > > > > > > > >İstanbul'un kuleleri > >Bizim için en yüksek bina 1980'ler ortasında gösterilen "Kartallar Yüksek > >Uçar" dizisindeki Karayolları'nın 12 katlı binasıydı. İstanbul > >Zincirlikuyu'da yükselen bu bina, artık Levent-Maslak hattında yer alan > >gökdelenler içinde ufacık kalıyor. Hızla "modernleşmeye" başladığımız, > >1990'ların ortasından beri, sıra sıra onlarca gökdelen yükseldi İstanbul > >semalarına. Yeni gökdelenler, yeni alışveriş merkezleri ve bütün bunlar > >yeni insanlar yarattı. Belki de Türkiye'nin son 20 yılda geçirdiği > >değişimi, ekonomik büyümeyi görmek için istatistiklerdeki renkli grafiklere > >değil, şehrin modern mahallesi Levent'teki gökdelenlerin yüksekliğine > >bakmamız gerekiyor... > > > > > > > >Çarşı Tempo'ya karşı > >Maç günleri Beşiktaş Çarşı için şenlik günüdür. Dillerde eski yeni > >tezahüratlar. Akar İnönü'ye coşkulu kalabalık. Pankartları ise gündeme > >kayıtsız kalmaz: Kah ırkçılığa karşı "Hepimiz Et'oyuz" kah gelecek için > >"Çarşı nükleer sanrale karşı" derler. Her ne kadar erkek adam renkli takım > >takım tutmaz deseler de, futbol kültürümüze büyük renk katarlar. > >F.Bahçe-G.Saray derbisi onların Türkiye'yi sevmesi için bir neden değildir. > >Yani Çarşı, Tempo'nun 44. maddesine de karşı > > > > > > > >Çay simit > >Taşfırından yeni çıkmış, meşe odunuyla pişirilmiş, buharıyla elimizi, > >ağzımızı yakan simitlerin yanında semaverlerde demlenmiş kıpkırmızı bir > >çayı reddeden muhtemelen Türk değildir. Bir yerlerde çay demliyse, > >yakınından mutlaka bir de simitçi geçiyordur. Eğer geçmiyorsa, orası da > >Türkiye değildir. > > > > > > > >Şehir hatları vapuru > >Bir İzmir ve İstanbul ayrıcalığı... İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin, > >yeni modeline tek başına karar vermekten ürktüğü... Katılımcı hemşerilerin > >çokluğuna bakan bir yabancının "Ne aktif bir halk... Seçimler böyle > >demek..." yanılgısına düşeceği narin kuğular onlar... Gelin gibi > >süzülürler... Kordon Boyu'ndan Karşıyaka'ya geçerken, karaya kurumla > >bakarlar... Güzel İzmir artık kendileridir çünkü... Adalara, Modalara, > >Kavaklara, Fenerlere götürürler... Elli yaşını aşmış koca bebekleri hâlâ > >heyecanlandırarak... "Taa uzaktan bak bak Paşabahçe... Bu da Fenerbahçe..." > >dedirtir, soylu burunlarından tanınırlar... Oyun gibidir yolculuk, çay, > >tarak ve toka satışları... Düdüklerini kıskanan martılar korosu eşliğinde, > >hep güzel yerlere götürürler
|
bigfalcon00@hotmail.com
Kimsenin duasıyla doğmadikki bedduasıyla ölelim ! |
|
kcarakilic
Üye
    

Turkey
İleti 205 |
İletim - 02/12/2007 : 20:40:04
|
helal olsun.. |
·Milletin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk Milleti'ndenim diyen insan, herşeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. M.Kemal ATATÜRK
TÜRKÇEMİZİ KORUYALIM!..
Üyelik Tarihi: 25/08/2006 17 yıl olmuş.
|
 |
|
badboy83
Üye
    

Turkey
İleti 223 |
İletim - 02/12/2007 : 21:49:16
|
Çok güzel bir paylaşım,emeğine sağlık.. |
Vatan Sana Canım Feda Herşey Vatan İçin Ne Mutlu TÜRK'üm Diyene... !!! ŞEHİTLER ÖLMEZ,VATAN BÖLÜNMEZ !!! |
 |
|
kobebryant
Seçkin Üye
    

Turkey
İleti 1597 |
İletim - 02/12/2007 : 22:43:46
|
katılıyorum çok güzel paylaşım eline sağlık bunu başka insanlara da kanıtlamamız gerekiyor bir türk olarak |
" Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir "
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Başlangıç: 20/05/2006
"Dünyada çok az sarışın kadın , sarı bir F430'a sahip olmanın vereceği hazzı verir..."
|
 |
|
|
Konu  |
|
|
|