Nedir bu prensin derdi?
Bin bir gece masallarını aratmayan hikayemiz, 12. yüzyılda İran’da geçiyor. Sultandan uzakta bir sarayda, Jaffar adında görkemli bir vezir yaşıyormuş. Kuralları zorbalık olan Jaffar’la sultanın tahtı arasında tek bir engel varmış, sultanın genç ve güzel kızı… Jaffar sultanın kızına, “Ya benimle evlenirsin, ya da bir saat içinde ölürsün” diye tehditte bulunur. Prensesin bütün umudu, tek dayanağı cesur bir gençtir ve onu seviyordur. Prenses sevdiği gencin, Jaffar’ın zindanlarında hapis olduğunu biliyordur… Konu bu şekilde birkaç cümle ile anlatılmış. Oynamaya başladığımızda ise bahsedilen zindanların birinde buluyoruz kendimizi. Biraz araştırınca bulunduğumuz yerdeki taşlardan birinin kırık olduğunu görüyoruz. Aşağı inip sağa doğru ilerleyince karşımıza kılıçlı bir adam çıkıyor. Elbette adamı çıplak ellerimizle öldüremeyeceğimiz için önce kılıç bulmamız gerekiyor (İnsan oyunu farklı bir açıyla bakarak yeniden oynadığında neler fark etmiyor ki. Sanırım pek çoğumuz o adamın üstünden atlamaya çalışmıştır.). Oyunda ilerledikçe bunun basit bir platform oyunundan çok daha farklı olduğunu göreceksiniz. Yeri gelecek prensesin minik hayvanı bize yardım edecek. Yeri gelecek bin bir türlü tuzaklarla prensese ulaşmanız engellenecek. Özellikle de bir bölümde ayna ile karşılaşana kadar her şeyin yolunda gittiğini sanacaksınız… Aynanın içinden geçtiğinizde kötü yanınız sizden ayrılıyor ve ileride önünüze engel oluyor. Hatta sizinle karşılaştığında tıpkı sizin gibi davranıyor. Eğer onu öldürürseniz sizde ölüyorsunuz. Anlayacağınız her bölümde ayrı bir sürprizle karşılaşıyoruz. Hikayemizde ana tema rehin tutulan prensesi kurtarmak olsa bile, iç içe yerleştirilmiş pek çok olaylar zinciri sayesinde konu dallanıp budaklanacak.
2D ortamda neler yapılabilir?
Jordan, oyununda insan karakterleri kullanmayı aklına bir defa takmıştı. Fakat ne var ki o günlerdeki teknoloji buna müsait değildi. Bu başarılsa bile gerçekçi hareketleri bire bir vurgulamak nereyse olanaksızdı. Bunu üzerine küçük kardeşinden yardım istedi. Eline bir kamera aldı, kardeşine beyaz bir elbise giydirdi ve ona oyuna eklemeyi düşündüğü hareketleri yapmasını söyledi. Kamerayla çektiği çeşitli atlama, zıplama ve tırmanma hareketlerini kare kare izlerken bir taraftan da bunları bilgisayar ortamına aktardı. Uzun uğraşlar sonunda, ortaya birbirinden şahane ve gerçekçi karakter animasyonları çıkmıştı. Şimdi yeniden bakıldığında prensin hareketleri çok doğal gözüküyor. Koşma, yürüme ve eğilme animasyonları ilgi çekici. Yüksek bir yerden düştüğünüzde bir süre yerde kalması gerçeğini aratmıyor. Hele ki o atlama animasyonu var ki, ne kadar güzel olduğu anlatmakla bitirilemez. Yanan meşale efekti bile özenle yapılmış olduğu hissini veriyor, hatta pek sık pencere görmesek bile prensesin odasında ki pencerede yıldızların yanıp söndüğünü fark ediliyor.
Çizimlere bakarsak, 2D bir oyundan daha fazlası beklenemezdi herhalde. Genelde zindanlarda geçmesine rağmen, sarayın diğer bölümlerini ilk gördüğümüzde gözlerimiz kamaşıyordu. Etrafa serpiştirilmiş halılar, demir kapılar, üzerinde yürüdüğünüz taşlar ve o tuhaf eğrilikteki pencereler… Bize o mistik atmosferi tam anlamıyla yaşatıyordu. Oyunda ışık olayı pek olmasa bile zindan duvarlarının rengi bile iyi seçilmişti, bu sayede karanlık bir ortam hissi veriyordu. Bunun yanında her yer kopyalanmış gibi birbirine benzese bile gözümüze fazla çirkin gözükmüyordu. Bütün bunlar, belki biraz abartılıyor gibi gelebilir. Ama inanın o yıllarda çıkan oyunlara şöyle bir göz atarsanız içlerinden çok azının bu derece güzellikte görünüme sahip olduğu kanısına varırsınız. Peki ya hatası yok muydu? Elbette ki vardı, mesela prens öldüğü zaman birden bire ceset haline geliyordu. Bu sahnelerde gördüğümüz animasyonlar pek başarılı değildi. Jordan Mechner, kardeşini kazıkların içine atıp animasyonunu yapamazdı ya(!).
types of women who cheat
read here reasons why women cheat on their husbands