Kulaklarım çınlıyor
Müzikleri Jordan’ın babası Fransic yaptı. Görünüşe bakılırsa Jordan Mechner, ailesinden oldukça yardım almış. Zaten o yıllarda ailesi ve birkaç programcı arkadaşından başka yardım eden olmamıştı. Oyunu kasa hoparlöründen çıkan cızırtılar eşliğinde oynuyorduk. Uzun süre sonra bu sesleri duymak, insana tuhaf gelse de kısa sürede alışıyorsunuz. Ama şu da var ki o cızırtılar bile oyundan aldığınız zevki katlamaya yetiyordu. Oyunda herhangi bir konuşma yer almıyordu. Zaten o şartlarda böyle bir şey de söz konusu değildi. Kılıç efektlerinden tutun, taşların kırılma gürültülerine kadar pek çok seste unutulmadan eklenmişti. Seslerin en güzel yanı da konusuyla uyumlu giriş melodisiydi. Duyduğunuz melodiler ve sesler uzun süre kulaklarınızda tatlı bir çınlama yapıyordu.
Kolay mı, zor mu?
Prince of Persia, oynaması kolay; fakat ilerlemesi zor bir oyundu. Kontrollere kısa süre alışıyorduk. Sadece yön tuşları ve “Shift” tuşunu kullanarak oyunu oynayabiliyorduk. Ancak o zıplama mesafelerine alışmak için çok uğraşmıştık. Doğru zamanlamayı tutturuncaya kadar çok sayıda çukurun tadına bakmıştık. Özellikle de “Burayı ben koşmadan atlarım.” dediğimiz zamanlarda sık sık oluyordu bu çukura düşme hadiseleri. Hele ki o yerden çıkan kazıklar yok mu… Üstünden sakince geçmeniz gerekirken heyecanla yanlış tuşa basıp tadına baktığımız çok olmuştu.
Elbette, ilk Prince of Persia’da kazıklar, bıçaklar ve çukurlar olmak üzere çeşitli tuzaklar vardı. Yeni nesil Pop oyunlarında ki acayip tuzaklar nereden geliyor sanıyorsunuz? Aslında bunlar PoP oyunlarında olmazsa olmaz şeylerdir. Mesela zamanlı açılan kapılar, kırılan zemin, tuzaklar, türlü sürprizler ve prensin aşkı… Tekrar oyunumuza baktığımızda en çok kullanılan temanın kırılan taşlar olduğunu görüyoruz. Pek çok bölümde bu taşlar sayesinde ilerliyorduk. Çok basit şeylerden nasıl bir macera yapıldığına kendi gözlerimizle şahit olmuştuk. Mesela önünüzdeki taşa bastığınızda kapı açılıyor, fakat biz yetişemeden kapanıyor. Bu durumda üstteki taş kırılabiliyorsa, onu yere düşürüp taşın basılı kalmasını sağlayabiliyorduk. Benzeri bir başka problemi de taşa bastığınızda kapanan kapılar oluşturuyordu. Eğer kapıdan geçmek istiyorsanız bu taşın üstünden atlamanız gerekiyordu. İki bıçağın arasına yerleştirilmiş taşlara basmamak için bıçaklar tarafından ikiye bölündüğümüz çok olmuştu. Hele ki bir bölümde üstünden atlanamayacak kadar uzak yapılmıştı bu taşlar. Yukarı çıkıp kırılan bütün taşların üstünden geçmiş ve “kapı kapatan” taşları işlev dışı bırakarak hedefimize ulaşmıştık. Bunun benzeri pek çok öğe sayesinde oyun, macera türünü de içinde barındırmıştı. Kısaca, oyuna küçük çapta bakıldığında kolay, fakat tüm bir oyun olarak bakıldığında ise oldukça zordu.
Evet, kesinlikle çok zor!
Koskoca 12 (Prensese kavuştuğumuz bölümü saymazsak) bölümü bir saatte bitirmeniz isteniyordu. Üstelik zamanlı açılan kapılar, tuzaklar, türlü türlü bulmacalara rağmen. Bir de her bölümde sık sık öldüğünüzü, fakat zamanın hala geri saydığını düşünürseniz bu zorluk ikiye katlanıyordu. Bölümün sonunda küçük bir hata yüzünden en başa döndüğünüz oluyordu. Hatta bazı uzun bölümlerde, tam bölüm bitmek üzereyken başta unuttuğunuz bir ayrıntı yüzünden çok dakikalar kaybediyorduk. Oyunda tek bir kaydetme seçeneği vardı. O da üçüncü bölüme kadardı. Dördüncü bölüme kadar da bölüm atlamanız serbestti fakat bunu yaptığınızda sadece 15 dakikanız kalıyordu. Bir oyunda 60 dakika size çok kısa gibi gelebilir. Fakat oyunu 60 dakika dolmadan bitirmek neredeyse çok zor. Bölümleri ezberlemiş olduğunuzu var sayarsak ve oyundaki hata payınızı da düşünürsek bu süre ikiye katlanabiliyor. Bir de ilk defa oynuyorsanız, oyunu bitirmek günler alabiliyor.
women affairs
online cheat husband