AION - Tıkla oyna


Kullanıcı Adı:
şifre:
şifreyi Anımsa
şifrenizi mi unuttunuz?     ÜYE OL

 Tüm Forumlar
 Kültür - Sanat - Bilim - Yaşam
 Kitap & Dergi
 Zindandaki Kral (LOTR'un Devamı Niteliğinde)
 Yeni Konu  Konuyu Yanıtla
 Yazıcı Dostu
Önceki Sayfa | Sonraki Sayfa
Yazar Önceki Konu Konu Sonraki Konu
Sayfa: / 52

HighVoltage
Yönetici



Turkey
İleti 1108

İletim - 12/03/2006 :  00:21:37  Bilgileri Göster  Alıntı yaparak Yanıtla
Peki o zaman, ne yapalım.Yazarsan mutlaka okumak isterim.

"Türk Birligi'nin bir gün hakikat olacagına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk Birliği'ne inanıyorum. Onu görüyorum. Yarının tarihi yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'lügün varlığı bu köhne áleme yeni ufuklar açacak. Güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek. Hayatta yegane varlığım ve servetim Türk olarak doğmamdı."

M.Kemal ATATÜRK
Sayfanın En Üstüne Git

DharkjuNs
Seçkin Üye

Turkey
İleti 1037

İletim - 12/03/2006 :  13:13:14  Bilgileri Göster  DharkjuNs'in MSN Messenger adresini görmek için tıklayın  Alıntı yaparak Yanıtla
alıntı:
Mérula Alba tarafından yazılan:
*İlk olarak, hikâyenin başlangıcına değinmek istiyorum. Yaşanan olaylara çok hızlı girilmiş. Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin son bölümünde Souron’un yok edilişi ile sizin hikâyenizin başlangıcı arasında geçen zamanda yaşananlar kısaca özetlenebilirdi. Bu özet 1. bölümde, ilk paragraftan sonra yer alabilirdi. Giriş bölümü için eksik olarak gördüğüm tek nokta bu.





Evet, bence de kitabın başında Önsöz niteliğinde bir yazı koymanız gerekecek. Ben sizlere ışık tutması amacinan küçük bir örnek yazıyorum:

Yüzük’ün Bulunuşu


Günün birinde Bilbo’nun kapısına Büyük Büyücü Gri Gandalf çıkagelmişti, yanı sıra on üç cüce ile birlikte: Bunar kralların soyundan Thorin Meşekalkan ile sürgündeki on iki arkadaşından başkası değildi. Onlarla birlikte yola koyulmuştu Bilbo bir Nisan sabahı, Shire hesabına göre 1341 yılında, büyük bir hazinenin, yani Dağ’ın ta uzaklarda, Doğu’da, Vadi’deki Erebor’un altındaki Krallar’ın cüce hazinelerinin peşinde, bir yandan kendi de kendine hayret ederek. Maceraları başarıya ulaşmış, hazineyi koruyan ejderha yok edilmişti. Yine de, her şey olup bitmeden önce Beş Ordular Muharebesi yapılmış, Thorin can vermişti, bir çok kahramanlılar gösterilmişti; fakat yolda bir ‘kaza’ meydana gelmemiş olsaydı olanlar tarihi pek ilgilendirmeyecek veya Üçüncü Çağ’ın vakayinamelerinde kısa bir nottan başka yer edinmeyecekti büyük bir ihtimalle. Yabaneller’de giderken topluluk büyük bir ork saldırısına uğramıştı; böylece Bilbo bir süre dağların derinliklerinde kara ork madenleri içinde kaybolmuştu ve burada çaresizlik içinde el yordamıyla yolunu bulmaya çalışırken eline tünelin zemininde duran bir yüzük takılmıştı. Yüzüğü cebine atmıştı. O zaman bu tamamen bir tesadüf gibi gelmişti ona.

Dışarıya çıkmak için yolunu ararken Bilbo dağların köklerine, artık daha fazla ilerleyemeyeceği yerlere kadar inmişti. Tünelin dibinde, ışıklardan çok uzakta soğuk bir göl vardı ve suyun içindeki kayalardan bir adada Gollum yaşıyordu. Gollum iğrenç, küçük bir yaratıktı: Soluk parlak gözlerle etrafı gözetleyip, uzun parmaklarıyla kör balıkları yakalıyor ve onları çiğ çiğ yiyor, koca yassı ayaklarını kürek gibi kullanarak küçük bir kayıkla dolaşıyordu. Kolayca yakalayıp boğazlayabileceği her canlıyı, orkları bile yerdi. –ögghhk-
Çok çok uzun yıllar önce, Gollum hala ışıkta yaşarken eline geçmiş olan gizli bir hazinesi
vardı: Takan kişiyi görünmez yapan altın bir yüzük. Sevdiği tek şeydi o, onun ‘kıymetli’siydi ve Gollum onunla konuşurdu, yanında olmadığı zamanlarda bile. Çünkü avlandığı veya madenlerdeki orkları gözetlemek istediği zamanlar hariç adasında bir delikte emniyet içinde saklıyordu yüzüğünü.

Eğer karşılaştıklarında yüzük yanında olsaydı belki de Bilbo’ya hemen saldırırdı; ama yanında değildi ve üstelik hobbit elinde, kılıç gibi kullandığı bir elf bıçağı taşıyordu. O yüzden zaman kazanmak için Gollum Bilbo’yu bir Bilmece oyununa davet etti; eğer Bilbo soracağı sorunun cevabını bilemezse onu öldürüp yiyecekti; ama eğer Bilbo onu yenerse o zaman Bilbo’nun isteklerine boyun eğecek, onu bu tünellerden geçirerek dışarı çıkartacaktı.

Karanlıkta bütün ümidini yitirerek kaybolmuş olduğundan ve ne ileri ne geri kıpırdayabildiğinden, Bilbo, Gollum’un oyun davetini kabul etti; birbirlerine bir çok bilmeceler sordular. Sonunda zekasından ziyade daha çok bir şans eseri, Bilbo oyunu kazandı; çünkü sonunda soracak bilmece bulamayınca ve eline de bulup unutmuş olduğu yüzük gelince, bağırıvermişti: ‘Cebimde ne var?’ Bu soruya Gollum üç cevap hakkı talep ettiği halde, yanıtlayamamıştı.

Yetkililer’in sorulan son sorunun Oyun’un katı kurallarına göre sadece bir ‘soru’ mu yoksa bir ‘bilmece’ mi olduğu konusunda değişik fikirlere sahip oldukları bir gerçektir; fakat herkes, soruyu kabul edip , bir cevap bulmaya çalıştığına göre, Gollum’un kendisini verdiği sözle bağladığı konusunda hemfikirdir. Bilbo da onu verdiği sözü tutma konusunda sıkıştırmıştı; çünkü verilen bu tür sözler kutsal sayılsa ve eskiden en kötü şeyler bile bu sözleri tutmamaktan korksa bile bu yapışkan yaratığın sözünde durmayacağını tahmin etmişti. Fakat karanlıkta geçirdiği yüzyıllar sonucu Gollum’un gölü de kararmıştı; gönlünde ihanet vardı. Gollum sıvışarak, Bilbo’nun varlığından haberdar olmadığı, karanlık sular üzerinde pek uzakta bulunmayan adasına dönmüştü. Burada durduğunu zannediyordu yüzüğünün. Artık çok acıkmıştı, kızdındı da; bir kez ‘kıymetli’sini alsa başka hiçbir silahtan korkmasına gerek kalmayacaktı.

Fakat yüzük adada değildi; kaybetmişti, gitmişti. Acı ve tiz çığlığı neler olup bittiğini anlamasa da Bilbo’nun tüylerini diken diken etmişti. Böylece Gollum sonunda bir tahminde bulunabilmişti; ama çok geçti. ‘Cebisinde nesi var?’ diye bağırıyordu. Hobbiti öldürüp ‘kıymetli’sini geri alabilmek için bütün hızıyla geri dönerken gözleri yeşil bir alevle tutuşmuştu. Bilbo tam zamanında gördü bu tehlikeyi; körü körüne sudan uzaktaki geçitlerden birine kaçtı ve bir kez daha şans eseri kurtuldu. Çünkü koşarken elini cebine sokmuş ve yüzük de parmağına geçivermişti. Böylece ‘Hırsız’ kaçmasın diye çıkışı kapatmak için onu görmeden yanından geçip giden Gollum olmuştu. Bilbo kendi kendine konuşup ‘kıymetli’si hakkında söylenen Gollum’u yordun argın izlemişti; sonunda bu konuşmadan Bilbo bile gerçekleri tahmin edebilmiş ve içine karanlıktan kurtulup kaçabilme ümidi düşmüştü: Bu olağanüstü yüzüğü kendisi bulmuştu ve bununla Gollum’dan ve orklardan kaçıp, kurtulabilirdi.

Sonunda madenlerin alt kapılarına, dağların doğu tarafına açılan gözden ırak bir kapının önünde durdular. Burada Gollum etrafı koklayıp, dinleyerek pusuya yattı; Bilbo’nun içinden onu kılıcıyla kesmek geldi. Fakat acıma duygusu engel oldu Bilbo’ya; kaçmak için tek ümidi olan yüzüğü alıkoysa bile, onu kullanarak savunmasız haldeki bu kötü yaratığı öldüremezdi. Sonunda cesaretini toplayarak karanlıkta Gollum’un üzerinden sıçradı ve düşmanının nefret ve çaresizlik haykırışları onu izlerken geçitten koşarak kaçmaya başladı: ‘Hırsıs, hırsıs! Baggins! Sonsuslara kadar nefret edicess!’

Bilbo daha sonra yüzüğün yardımıyla kapıdaki ork nöbetçilerden kaçmış ve arkadaşlarına katılabilmişti. macerası boyunca yüzüğü, özellikle arkadaşlarına yardım etmek için bir çok kez kullanmuş fakat mümkün olduğu sürece yüzüğü arkadaşlarından gizlemişti. Evine döndükten sonra Gandalf ile Frodo hariç başka hiç kimseye yüzükten bahsetmemişti. Shire’da hiç kimse yüzüğün varlığından haberdar değildi, ya da öyle zannediyordu. Sadece Frodo’ya yapmış olduğu Yolculuk’un yazmakta olduğu öyküsünü göstermişti.

Kılıcı Sting’i ocağının üzerine asmıştı Bilbo; cücelerin Ejderha hazinesinden ona armağan olarak verdikleri o harika zırhı da müzeye, daha doğrusu Uluğ Kazın’daki Belek Evi’ne geçici olarak vermişti. Fakat Çıkın Çıkmazı’nda bir çekmecede yolculularında giymiş olduğu eski pelerinLe başlığı saklamıştı ve yüzük, ince bir zincirle emniyete alınarak cebinde kalmıştı.

Çıkın Çıkmazı’ndaki evine elli iki yaşında (S. H. 1342) Haziran ayının 22’sinde dönmüştü ve yüz on birinci yaş kutlamaları için (S.H. 1401) hazırlıklara başlayıncaya kadar Shire’da Bay Baggins geri döndüğünden beri kayda değer pek bir şey olmamıştı…


Tabii, benim yazdığım sadece bir alıntıdan ibaret ve kesinlikle özgün değil; artık siz bundan yola çıkarak daha özgün ve -inanıyorum ki- daha başarılı bir Önsöz yazacaksınız. :))

#Kolay gelsin..

Yunus YILMAZ (19/07/2005)


Sayfanın En Üstüne Git

major
Seçkin Üye

Turkey
İleti 1122

İletim - 12/03/2006 :  13:54:46  Bilgileri Göster  major'in MSN Messenger adresini görmek için tıklayın  Alıntı yaparak Yanıtla
Yapacaz artık :). Elimizden geldiğince tabi ki... Bu akşam sanırım 20. bölümü verebileceğim.
Sayfanın En Üstüne Git

Eren_Ali
Üye



İleti 12

İletim - 15/03/2006 :  21:05:17  Bilgileri Göster  Alıntı yaparak Yanıtla
beni de oynat filmde:D eğer çekerseniz

Adım Eren Göbek Adım Ali bana kısaca Eren diyin:)
Sayfanın En Üstüne Git

wolverine
Seçkin Üye

Turkey
İleti 1359

İletim - 16/03/2006 :  15:31:46  Bilgileri Göster  Alıntı yaparak Yanıtla
çok güzel bir konuda cıvıtmayın bence film falan diye...

bu arada hikaye çok güzel tebrik ederim sizi!!!

Bazıları büyük doğar,bazıları büyüklüğü kazanır,bazılarınada büyüklük yakıştırılır

İkbal devrinde sahip olmadığın meziyetlerden dolayı övenler, Güç devrinde sahip olmadığın günahlarla suçlyacaklarından şüphe etme...

Biz türklerin viyana'ya kadar gitmesinin nedeni haçlılara iade-i ziyaretdendir
Sayfanın En Üstüne Git
Sayfa: / 52 Önceki Konu Konu Sonraki Konu  
Önceki Sayfa | Sonraki Sayfa
 Yeni Konu  Konuyu Yanıtla
 Yazıcı Dostu
Hızlı Geçiş:

0.06 Snitz Forums 2000